Halbuki her şey uygundu aramızdaki soğuk rüzgarların yerini aşk meltemlerine bırakmasına. Hafif bir yağmur vardı, yanaklarımızı ıslatıyordu. Güneş kızıl bir renge bürünmüş gözden kaybolmadan önce son bir defa bize bakmak için küçük bir kısmını görünür bırakmıştı. Karşımızda olağanüstü durgunluğuyla yalnızca görsel bir zevk sunan deniz vardı. Üstümüzdeki çınar ağaçları bu şahane tabloyu tamamlamak için kahverengi tonlarına bürünmüş yapraklarını çevremize serpiştirmişti. Her şey kusursuzdu; benim dışımda... Sen o tanrıçaları bile kıskandıracak güzelliğinle benim dudaklarımdan çıkacak iki kelimeye muhtaç bir halde bana bakıyordun. Ben ise tıpkı ruhsuz bir heykel gibi taş kesilmiş öylece seni izliyordum. Ne küçük bir kıpırtı, ne de ortamın derin sessizliğini bozacak bir kelime... Tek bildiğim, şu an karşımdasın. Beni terketmek üzeresin; ve ben derin bir hiçliğe doğru uzun sürecek yolculuğuma tam burada başladım.
Hiç gün batarken ağladın mı sevgilim? Ben ağladım. Hem de her gün batımında, elimde senin resminle ağladım. Gözlerine baktım, sonra o masum gülüşüne. Beni kendine aşık eden sımsıcak sevgin yoktu resminde. Yanıma bir kadın oturdu, yüzüne bakmadım. Konuşmaya başladığında sesi sendin. Başımı çevirdim, yüzü sendin. '' Seni sevmiyorum.'' dedin. Gözlerimi kapattım, ağladım.
Beni bir yere getirdiler. Duvarlarında ismin yazılı bir dört duvar. Işığı yok. Sen yoksun... Dediler ki duvarların ardında seni bekliyor. Kapı aradım, bulamadım. Aramıza aşılması güç engeller koydular sevgilim. Sana ulaşamayayım diye. Onlara inat yine de çıktım buradan. Ne kadar uğraştığımın bir önemi yok. Sonunda sen varsın ya, bu her şeye değerdi benim için. Bekledim, gelmedin. Kandırıldım...
Karanlık... Senden sonra hatırladığım en belirgin şey bu oldu. Tıpkı senden öncesi gibi. Şu an neden bu halde olduğumu bile bilmiyorum. Yürümüyorum, konuşmuyorum, gülmüyorum, nefes almıyorum. Senden sonra hayatla olan tüm bağlarımı kestim sanki. İçimden gelen hiçbir şey yok. Dalga dalga zihnime hücum eden sen dışında hiçbir şey. Sen nesin de beni böyle hapsettin kendine?
Demek yolun sonu dedikleri böyle bir yer oluyor. Kurumuş ağaçlarla kaplı koyu gri tonlarında bir yol... Yolun iki kenarında kanatlı iri siluetler, adımın geçtiği şarkılar söylüyorlar ardımdan. Yüzlerini göremiyorum. Ancak sesleri duyuluyor, ağlıyorlar. Hem de öyle bir ağlıyorlar ki gözyaşları sel olup beni sana götürüyor. Kapı tam karşımda. Sen kapının ardında bana bakıyorsun. Sağ elini bana doğru uzatmış, mutluluğa davet edercesine beni çağırıyorsun. Sıcacık gülümsemen tekrar doğuyor içime. Ne değişti, bilmiyorum. Galiba yine oyunlar oynuyor zihnim bana. En zayıf noktamdan vuruluyorum, karşı koymaya gücüm yok. Bekle aşkım, geliyorum...